Kâbe Ebrehe Haccac

بسم الله الرحمن الرحيم 
KÂ'BE, EBREHE VE HACCÂC


  Kâbe'nin yıkılma girişimlerine mukabil Allah tarafından muhafaza edilmesi, Fil Vakası ve Ebrehe'nin sonu ile Haccac'ın mancınıkla Kâbe'yi yıkma sebebi hakkında merak edilen meselelerin içyüzü.
  Bilindiği üzere 
عتيق
Atîk, özgür ve hür olmak anlamına gelir. Hürmetli Kâbe de zalim despotların sataşmalarından kurtulduğu için ona bu isim verilmiştir. 
Bu mânâ bir hadis-i şerifte Hazreti Resûlullah'dan ﷺ da rivayet edilmiştir. Buyurmuş ki: 

اِنَّمَا سَمَّى اللّٰهُ الْبَيْتَ الْعَت۪يقَ لِاَنَّهُ اَعْتَقَهُ مِنَ الْجَبَابِرَةِ فَلَمْ يَظْهَرْ عَلَيْهِ جَبَّارٌ قَطُّ

"Yani yüce Allah Kâbe'ye "el-Atîk" adını verdi. Çünkü onu despotların şerrinden korumuştur. Hiçbir zaman bir zorba ona galebe edemedi." 
Bu hadisi, Buharî, tarihinde; İbnü Cerir, Taberânî ve daha başkaları, İbnü Zübeyr'den rivayet etmişlerdir.
Gerçekten bir zamanlar "Tübba'" (Yemen hükümdarı) Kâbe'yi yıkmak istemiş, felç olmuş ve bu işten vazgeçmesi için yapılan tavsiyelere uyunca da iyileşmişti. Bunun üzerine Kâbe'ye olan saygısını göstermek için ona bir örtü yaptırmıştı ki, ilk Kâbe örtüsüdür.
Ebrehe'ye gelince Şairin birisi şöyle der:

         “Du İbrahim amed bedeyri cihan,

         Yeki put şiken şöd, yeki putnişen”

         “Bu cihana iki İbrahim gelmiştir. İki İbrahim gelip geçmiştir bu dünyadan, birisi put yıkan İbrahim, ötekisi de put diken İbrahim’dir.”

 Bu İbrahimlerden birisi tevhidî dinin nebisi, Hanif dininin peygamberi, şirk dinlerinin temizleyicisi, bizim peygamberimizin atası olan Hazreti İbrahim’dir. Öteki İbrahim de tevhid dinini ortadan kaldırmak için gelmiş ve kıyâmete kadar bunun için sa’yeden müşriklerin ve kâfirlerin atası olan Ebrehe’dir. Hazreti İbrahim Allah’a kulluk kavgası verirken, ötekisi de Allah’la savaşın kavgasını veriyordu. Birisi Allah’a kulluk sembolü, Allah kullarının kıblesi Kâbe’yi inşa ile, kulluk temellerini ihya ile meşgulken, öbürüsü de onu yıkmaya sa’y ediyordu.
Yemen’in San’a bölgesinde bulunan Ebrehe, burada Bizans hükümdarını ve Habeş kralını kandırarak bir krallık kurmak istiyordu. Bir numarayla ordu komutanı Aryat’ı öldürerek sonunda Yemen’e hakim oldu. Zamanla Yemen’de müstakil bir kral olup formalite icabı arkasında güç olarak Bizans’ın varlığından ötürü Habeş kralı Necaşi’yi otorite olarak tanımaya ve ona itaatkâr görünmeye devam eden bir yağcıdır. Bu sahtekârlığı ve yağcılığı Mağrip seddini tamir ettirip açılış törenine çağırdığı protokol erbabına yaptığı hitabe ve oradaki kitâbeden de anlaşılmaktadır.
 Kendilerinden çekindiği Bizans ve Habeş hükümdarının arzu ve planları doğrultusunda:
         a. Zahiren Arabistan yarımadasında Hıristiyanlığı yaymak,
         b. Hakikatte ise Arapların elinde bulunan Bizans’la doğu arasındaki ticareti, ticaret yollarını eline geçirmek için planlı bir şekilde çalışmaya başladı. Bu iş için ilk defa Sana’da Kuleys veya Kalis adında bir kilise inşa ettirdi.


 Altınlarla süslediği bu muhteşem binanın gerçek Kâbe olduğunu ilân ederek insanların ziyaret için buraya gelmelerini emretti. Ebrehe'nin Sana’da o mabedi inşa ettirirken amacı, kıblesi Hıristiyanlık değildi. Esas hedefi tüm hayatın kıblesini Kâbe’den Sana’ya döndürmekti. Böylece ekonomik ve siyasal gücü eline geçirecekti. (Öyleyse -tabiri caizse- Ebrehe’nin kıblesi paraydı, dünyaydı, dünyalık elde etmek ve karnını şişirmekti.) 
Böylece bu kiliseyi merkez yaparak ziyaret için buraya gelmeyen bölgedeki Araplara düşmanlık ilân etti. Bunun sebebi de esas planına zemin hazırlamak, Arapları tahrik etmek ve sonunda Kâbe’ye saldırısını meşru hale getirmek istiyordu. 


Bu baskı sonucunda beklediği oldu neticesinde Kâbe'yi yıkmak için harekete geçti fakat Allah bu planı ve girişimi ebabil kuşları ile akim bıraktı.

Bu şaşırtıcı hadise fil ashabı hakkında ne kadar feci ve korkunç bir azap ve hikmet olmuşsa, Mekke ehli hakkında da o nisette ibret alınması gereken büyük ve olağanüstü bir nimet ve Allah'ın kudret alâmeti olmuştur. 


Fakat bu, o zaman müşrik olan ve Kâbe'yi putlarla doldurmuş bulunan Mekkelileri korumak için değil, hatta yalnız Kâbe'ye olan ilâhî itinadan dolayı da değil belki, 

وَاِذْ بَوَّاْنَا لِاِبْرٰهٖيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ بٖى شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِىَ لِلطَّٓائِفٖينَ وَالْقَٓائِمٖينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ 

"Ve tavaf edenler, ayakta duranlar, rüku' ve secde edenler için evimi temizle." (Hacc, 22/26) emri üzere o Beyt (Kâbe'y)i temizlemek tevhidi yükseltmek ve ilan etmek için dünyaya gelmek üzere bulunan Hazreti Muhammed'in ﷺ zatının doğumuna hazırlık olarak onun şan ve terbiyesine, özellikle ilâhî yardımı ifade eden bir Rabbanî fiil olduğuna tenbih için olmuştur ki, sûrenin başında

أَلَمۡ تَرَ كَیۡفَ فَعَلَ رَبُّكَ 

 "görmedin mi 
ربكم
Rabbiniz nasıl yaptı?" buyurulmamış 
ربك
"Rabbin" buyurulmuştur. Bunun neticesi iki sûre sonra 

إِنَّاۤ أَعۡطَیۡنَـٰكَ ٱلۡكَوۡثَر

"Muhakkak ki Biz sana Kevser'i verdik." (Kevser, 108/1) diye özetlenmiştir.
Bediüzzaman bu mesele hakkında "O yeni dünyaya gelen zât; ateşperestliği kaldıracak, Fars saltanatının sarayını parçalayacak, izn-i İlahî ile olmayan şeylerin takdisini men'edecektir.
Mektubat - 177" dedikten sonra şöyle devam eder;

Burada dikkate değer bir mesele şudur ki; Allah-u Tealâ azabı fil sahiplerine göndermiş, ama Ka'be'yi putlarla dol­duran Kureyş kâfirlerine göndermemiştir. Çünkü
Fil sahipleri tahribi amaçlamış­tı. Bu ise kulların hakkına tecavüzdü. Putları koyanlar ise, onlarla Allah'a yakınlaşmayı kastetmişti. Bu da Allah'ın hakkına tecavüzdür. Kulların hakkı Allah'ın hakkına mukaddemdir.

Ayrıca üzerinde durulması gereken diğer bir mesele de şudur ki; yüce Allah’ın kendi Kabe’sinin himayesini müşriklere havale etmek istememesidir. İsterse onlar bu Kabe ile övünsünler, onu himaye etsinler ve himayesine sığınsınlar. Evini, Kabe’sini korumak, muhafaza etmek, onu himaye ettiğini ve onu başkasına teslim etmeyeceğini açıklamak istediğinde müşriklerin saldırgan güç karşısında yenilgiye uğramakla başbaşa kalmalarını sağlamış, bu sırada egemen olan kudret, Allah’ın korunmuş evini savunmak için olaya el koymuştur. Böylece müşriklerin Allah’ın evi üzerinde herhangi bir gücü ve öne atılan bir koruması, cahiliye tutkunluğundan kaynaklanan etkin bir korumalarının oluşmasını istememiştir.

Muhammed b. İshak, Abdulmuttalib'in, Ebrehe'nin karargâhından geri döndüğünde Kureyşlileri toplayarak çocuklarını almalarını ve dağlara çekilmelerini, böylece katliamdan kurtulabileceklerini söylediğini nakleder. Daha sonra Kureyş'in ileri gelen reisleri Harem-i Şerif'e gittiler ve Ka'be'nin kapılarının zincirlerini tutarak Allah'a, kendi evini ve hizmetkârlarını koruması için dua ettiler. O zamanlar Ka'be'de 360 put vardı. Ama böyle nazik bir zamanda Kureyşliler bu putları unuttular ve yalnız Allah'a yalvarmaya başladılar. Tarihlerde kayıtlı bulunan dualarında Allah'tan başkasının adı geçmemektedir. İbn Hişam Siyer'inde, Abdulmuttalib'in aşağıdaki şiirlerini nakletmiştir:

"Kul kendi evini korur, 

Sen de kendi evini koru.

Yarın onların Haç'ı ve tedbiri

Senin tedbirin üzerine galip olmasın.

Eğer onları terkeder ve kıblemizi

Kendi haline bırakmak istersen,

Bu senin bileceğin iştir."

Suheylî Ravzu'l anf'ta bu konuda şu şiiri nakletmiştir:

"Ehl-i salip ve ona tapanlara karşı

Kendi ehlini koru."

İbn Cerir, Abdulmuttalib'in Allah'a dua ederken söylediği şu şiiri nakletmiştir:

"Ya Rabb, onlara karşı

Senden başka kimseden ümidim yoktur.

Ya Rabb, onlara karşı haremini koru,

bu evin düşmanı senin düşmanındır.

Senin olan bu yeri harap olmaktan koru."

Bu olay o kadar büyüktü ki, bütün Araplar arasında meşhur olmuştu. Bu olay üzerine pek çok şiir ve kasideler yazılmıştı. Bu kasidelerde açıktır ki, Arapların hepsi bu olayı Allah'ın kudretinin bir mucizesi olarak kabul etmiş ve taptıkları putların hiçbirini zikretmemişlerdir. Mesela, Abdullah b. Zîber'a şöyle demiştir:

"Altmış bin idiler ki ülkelerine dönemediler,

Dönmüş olan Ebrehe yaşayamadı.

Burada daha önce Ad ve Curhum vardı,

Allah onları yaşatıyordu."

Ebu Kays b. Esled diyor ki:

"Kalkın ve Rabb'inize ibadet edin,

Mekke ve Mina'nın dağları arasındaki Beytullah'ın,

Köşelerine el sürün.

Arş sahibinden yardım gelince,

O kralın ordusunun bazıları yere düştü,

Bazıları da taşlanmaktaydı."

Sadece bunlar değil, Ümmü Hanî ve Zubeyr b. Avvam'dan rivayet edildiğine göre de, Resûlullah ﷺ, Kureyş'in bu olaydan sonra on sene (bazı rivayetlere göre yedi sene) kadar Allah'tan başkasına ibadet etmediğini bildirmiştir. Ümmü Hanî'nin rivayetini İmam Buharî tarihinde ve Taberanî, Hakim, İbn Merduye, Beyhakî de kitaplarında nakletmişlerdi.
İbrahim Aleyhisselâm'ın zamanından beri Allah'a inananların bir mabedi olan Kâbe-i Muazzama, her ne kadar bir aralık müşrikler tarafından putlar ile doldurmuş ise de bu geçici ve mübarek Kabe'ye bir suikast maksadına dayanıp bilâhare Peygamber Efendimizin ﷺ vasıtasiyle yine inananların mabedi ve Müslümanların kıblesi olarak eski hâline getirilmiş ve kıyamete kadar da mü'minlerin mübarek bir ziyaretgâhı bulunacaktır. 
Abdülmelik ve Haccâc'a gelince;
Haccâc, Mervân’ın ölümünden sonra halife olan oğlu Abdülmelik b. Mervân b. el-Hakem (ö. 86/705) tarafından Abdullah b. Zübeyr’in kardeşi ve Basra Valisi Mus‘ab b. Zübeyr’e karşı düzenlenen sefere artçı birlikleri kumandanı olarak tayin edilmiştir. Mus‘ab’ın ortadan kaldırılmasından sonra (691) Haccâc, İbn-u Zübeyr’le mücadele için Hicaz’a gönderilen 2000 kişilik ordunun başına getirilmiştir. Abdülmelik, Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’yi bu 2000 kişilik kuvvetle Mekke üzerine göndermiştir (Ocak 692). Üç ay sonra da Haccâc’ın istediği Mekke’ye taarruz izniyle birlikte 5000 kişilik bir takviye kuvveti sevk etmiştir. İstediği yardımı ve izni alan Haccâc Mekke önlerine gelerek şehri kuşatmıştır.

İşte bu elîm hadiselerde Abdülmelik, Kabe-i Muazzama'nın kadrini, şerefini tenzil etmek istememiştir ve Haccâc'ın amacı Kâbe'yi yıkmak değil, İbnü Zübeyr'i çıkarmaktı öbür vakalar ise istemeyerek zuhura gelmiştir.

Haccac'ın mancınıkları kurduğu zaman, onları asıl Kabe'ye çevirmeyerek İbn-u Zübeyr'in yaptırdığı ilaveye tevcih etmesi bu sebeptendir.
İbn-u Zübeyr Kâbe'ye sığındığı için Haccac da mancınığı oraya çevirmekte mecbur kalmıştır.

Bununla beraber doğrudan doğruya Kâbe'ye atmaktan sakınarak İbn-u Zübeyr'in yaptırmış olduğu ilaveyi hedef ittihaz etmiştir.
 Allame el-Beşarî, Ahsenu't-Tekasim ismindeki eserinde bunu sarahaten söylüyor.

Eğer Haccâc'ın maksadı Harem-i Şerif'e hakaret olsaydı, İbn-u Zübeyr'i öldürdükten sonra tekrar tamir eder miydi? Malumdur ki, Haccac'ın tamir etmiş olduğu Kabe hâlâ İslam'ın Kabe'si, hâlâ bütün Müslümanların kıblesidir.


Yorumlar

En Çok Görüntülenenler