Hızır Kıssası

بسم الله الرحمن الرحيم 
ORYANTALİSTLERİN HIZIR KISSASINA DAİR İDDİALARI VE ELEŞTİRİSİ
Oryantalistler, genelde olduğu gibi, tarihin "kaynaklarına" bir "araştırma" yapmışlar ve şu iddialarda bulunmuşlardır:


 "Kur'an'da Kehf Suresinde anlatılan kıssa şu üç kaynağa dayandırılabilir:
1) Gılgamış Destanı 
2) Süryanî İskendernâme
3) Elijah ile Levi'nin oğlu Rabbi Joshua ile ilgili Yahudi efsanesi (İslâm Ansiklopedisi (yeni baskı) ve Shorter Encyclopaedia of İslâm- Hızır başlığı.)"
Bu kötü niyetli "bilginler" her şeyden önce "bilimsel araştırmaları"nı Kur'an'ın Allah tarafından vahyolunan bir kitap olmadığını ispatlamak için kullanırlar. Böylece onlar, Resûlullah'ın ﷺ vahiy olarak iddia ettiği şeylerin böyle "kaynaklar"dan elde edildiğini ispat etmiş olacaklardır. 
Bu üç efsanenin yanında Grek mitolojisindeki Glaukos (İlyada) hikâyesi de Hızır kıssasıyla irtibatlandırılmaktadır. Bu hikâyeye göre Glaukos, mitolojik kahraman Sisipus’un (Sisyphus) kurduğu Ephyra’nın (Korint) kralıdır. Bir rivayete göre ölümsüzlük pınarından içmiş ve ölümsüz olmuştur. Friedlaender, efsane Arapça’ya uyarlanırken “yeşil” anlamına gelen Glaukos kelimesinin “Hadır” olarak tercüme edildiğini söyler. Şarkiyatçılara göre kıssadaki Mûsâ kısmen Gılgamış’ı ve İskender’i, kısmen de Yeşua ben Levi’yi; Hızır ise Utnapiştim’i, Andreas’ı veya İlya’yı temsil etmektedir. Kur’an’daki kıssa ile aralarında bazı benzerlikler bulunan bu üç efsaneden Kur’an’da yer alan kıssaya en az benzeyen Gılgamış destanıdır. Utnapiştim’in şahsiyeti İslâmî kaynaklardaki Hızır’ı andırabilir, ancak ne âyetlerde ne de sahih hadislerde Hızır’ın ebedî hayata mazhar olduğuna dair en küçük bir ima bile yoktur; yani halk inançlarındaki Hızır’la Kur’an’daki kıssada anılan “sâlih kul” arasında bir münasebet mevcut değildir.
Hızır konusundaki çeşitli görüşleri Hak Dini Kur’an Dili’nde (IV, 3256-3261) kaydeden Elmalılı Muhammed Hamdi, sûfiyye telakkisinin muhaddislerce sahih görülmeyen bazı haberlere dayandığını belirtmekte, zâhirî hayat açısından bakıldığında Hızır’ın yaşamadığını söyleyenlere ait görüşün daha güçlü olduğunda şüphe bulunmadığını ifade etmektedir. 
Bediüzzaman Hazretleri de “Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır?” sorusuna cevap verirken, bu meseleye ihtiyatlı yaklaşır.


Bu görüş, ne tam olarak Hızır Aleyhisselâm'ın hayatta olmadığına ne de bizim gibi gündelik hayata sahip olduğuna dair mutlak bir kanaat ortaya koyar. Onun hayatı, bu iki uç arasında özel bir tabakada cereyan etmektedir.
ŞARKİYATÇILARA SORULMASI GEREKEN SORULAR
Şimdi onların "bilimsel araştırma"larını daha da açıklamaları için aşağıdaki soruları da cevaplamaları beklenir.

1) Kur'an'ın belirli bir kıssasının birkaç eski kitaba dayandırılması konusunda hangi delil vardır? 
Böyle bir iddianın, Kur'an'da anlatılan bazı olayların bu kitaplardakine benzemesine dayandırılması "bilimsel araştırma" olarak kabul edilemez.

2) Mekke’de Kur’an Kaynakları Toplanmış Bir Kütüphane mi Vardı?

Kur'an'ın indirildiği dönemde Mekke'de Resûlullah'ın ﷺ Kur'an için materyal topladığı bir kütüphane olduğu konusunda bir bilgiye mi sahipler? 
Çünkü Kur'an'daki kıssa ve fikirlerin kaynağı olarak kabul ettikleri çeşitli dillerdeki birçok kitap toplandığında, yeteri kadar büyük bir kütüphane meydana gelir. 
Resûlullah'ın ﷺ bu kitapları çeşitli dillerden Arapça'ya tercüme eden mütercimler tuttuğu konusunda, ellerinde bir delil mi var? 
Eğer böyle değilse ve iddiaları sadece Resûlullah'ın ﷺ Arabistan dışına yaptığı birkaç yolculuğa dayanıyorsa, şöyle bir soru sorulabilir: 
Resûlullah'ın ﷺ Peygamberliğinden önce böyle kaç kitap kopya edebilmiş! veya kaç kitap ezberleyebilmiştir!? 
Nasıl oluyor da Peygamberliğin gelişinden bir gün önce bile onun konuşmalarında, (daha sonra Kur'an'da nazil olan) bu topladığı bilgilerin etkisi görülmemiştir?

3) Mekke’li Yahudi ve Hristiyanlar Neden Bu Suçlamayı Yapmadı?
Nasıl olmuş da Hazreti Resûlullah ﷺ ile aynı dönemde yaşamış olan Mekke'li Yahudi ve Hıristiyan kafirler, böyle bir delil peşinde oldukları halde Resûlullah'a ﷺ böyle bir suçlamayla karşı çıkmamışlardır? 
O dönem müşriklerinin böyle bir fırsatı değerlendirmek için yeterli nedenleri vardı, çünkü onlara Kur'an'ın vahyolunmuş bir kitap olduğu ve ilâhî bilgiden başka kaynağı olmadığı iddiasının tersini ispatlayacak bir delil bulmaları ve eğer Kur'an'ın insan sözü! olduğu doğru ise onun bir benzerini meydana getirmeleri teklifi yapılmıştı. Bu teklif o dönem İslâm düşmanlarının iddialarını boşa çıkarmış ve Kur'an'ın dayandığı başka bir kaynak olduğunu ispatlayacak en ufak mantıki bir fikir bile öne sürmemişlerdir. Bu gerçeklerin ışığında şöyle bir soru yöneltilebilir: "Resûlullah'ın ﷺ çağdaşları bu araştırmalarında nasıl başarısız oldular da bin yıllık bir zaman geçtikten sonra bugün İslâm düşmanları bu girişimlerinde başarı kazandılar?"

4) Bu Yaklaşımlar Gerçekten Bilimsel midir?
Bu İslâm düşmanlarının Kur'an'ın Allah'tan gelen bir vahiy olma ihtimalini bir tarafa bırakıp bütün çabalarnı onun vahiy olmadığını ispatlama girişimlerinde yoğunlaştırmalarının nedeninin sadece bağnazlık ve garaz olduğunu göstermiyor mu? 
Kur'an'da anlatılan kıssaların daha önce yazılmış kitaplardakilere benzemesi gerçeği aynı şekilde Kur'an'ın vahyedilmiş olduğu ve geçen zaman boyunca onlarda meydana gelen tahrifleri düzeltmek için bu kıssalara değinildiği şeklindeki görüşün ışığında da ele alınabilir. Onların araştırmaları, neden Kur'an'daki hikayelerin gerçek kaynağının bu kitaplar olduğunu ispatlamak üzerinde yoğunlaşıyor da, diğer ihtimali, Kur'an'ın vahyedilmiş bir kitap olduğu gerçeğini hiç dikkate almıyor?

Bu soruları düşünen her tarafsız kişi, oryantalistlerin "bilgi" adına sundukları "araştırmanın" dikkate alınmaya değer olmadığı sonucuna varacaktır. Kur’ân’ın kıssaları, sadece tarihi olayları anlatmak için değil; inanç, ahlâk, tevhid ve ibret açısından mü’minlere birer rehber olmak üzere vahyedilmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Kur’ân’daki kıssalar, geçmiş milletlere ait efsanelerin bir tekrarı değil; onların tahrif edilmiş anlatılarına karşı ilâhî bir tashih ve hakikat bildirisidir.

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler