YEDİ HARF, YEDİ LEHÇE, YEDİ KIRAAT
بسم الله الرحمن الرحيم
YEDİ HARF, YEDİ LEHÇE, YEDİ
KIRAAT NEDİR?
Peygamber Efendimiz ﷺ şöyle buyurmuştur:
«إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ أُنْزِلَ عَلَى سَبْعَةِ أَحْرُفٍ، فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنْهُ»
“Şüphesiz ki Kur’ân yedi harf üzere nazil olmuştur. Size kolay geleni okuyun.”
(Buhârî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 5, 27, “Tevḥîd”, 53, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 6, “Ḫuṣûmât”, 4; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 270)
Öncelikle bilmek gerekir ki yedi harfle ilgili hadislerin çoğu muteber hadis kaynaklarında yer alan sağlam rivayetlerdir ve bunların hepsinde ortak olarak zikredilen “Kur’an yedi harf üzere nâzil olmuştur, ondan kolayınıza geleni okuyunuz” ifadesi tevâtür derecesine ulaşmıştır. Nitekim Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm ve Ebû Amr ed-Dânî gibi kıraat âlimleri de bu kanaati taşımaktadırlar (Ebû Ubeyd, s. 334; Hamed, s. 130).
Yedi harfle ilgili rivayetler sadece Kur’an’ın yedi harf üzere indirildiği gerçeğini vurgulamakta ve bu husustaki kolaylığa dikkatleri çekmekte, ancak meselenin mahiyetini yeterince izah etmemektedir. Bu yüzden tefsir ve kıraat âlimleri bu hususta farklı görüş ve yorumlar ortaya koymuşlardır.
YEDİ HARF NEDİR?
Yedi harf hakkında çeşitli yorum ve yaklaşımlar mevcuttur. Bunların bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:
1. Yedi harf, yedi Arap kabilesinin kullandığı dildir (İbnü’l-Cezerî, I, 25).
2. Yedi harften maksat, aynı mânaya gelen çeşitli lafızların yedi vechidir. Bir başka ifadeyle eş anlamlı kelimeleri birbirinin yerine koyarak okuma yani “el-kırâe bi’l-ma‘nâ” (anlam merkezli okuma) tarzıdır (İbnü’l-Cezerî, I, 29-30; Zerkeşî, I, 220).
Meselâ kaynaklara göre Enes b. Mâlik Radıyallahu Anh وَأَقْوَمُ قِيلًا (el-Müzzemmil 73/6) âyetini وَأَصْوَبُ قِيلًا şeklinde okumuş, itiraz vâki olduğunda da أَهْدَى، أَصْوَبُ، أَقْوَمُ kelimelerinin aynı mânaya geldiğini söylemiştir (Kurtubî, I, 48). Yine Hazreti Ömer فَاسْعَوْا إِلَى ذِكْرِ اللّٰهِ (el-Cum‘a 62/9) âyetini فَامْضُوا إِلَى ذِكْرِ اللّٰهِ şeklinde, Abdullah b. Mes‘ûd da Radıyallahu Anh كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ (el-Kāria 101/5) âyetini كَالصُّوفِ الْمَنْفُوشِ ifadeleriyle okumuştur (Muḳaddimetü Kitâbi’l-Mebânî, s. 222).
Bu görüşü destekleyen meşhur örneklerden biri de "Gel" anlamına gelen أقبل ، تعال ، أسرع ، هلمّ ، عجّل gibi kelimelerin birbirinin yerine kullanılmasıdır. Yani bir kelimenin yerine lafzı ve maddesi değişik fakat aynı manaya gelen başka bir kelimenin kullanılması demektir.
Bu görüş Taberî’nin (ö. 310/922) yanı sıra Süfyân b. Uyeyne (ö. 198/813), Tahâvî (ö. 321/933), İbn Abdülber (ö. 338/950) ve Bâkıllânî (ö. 403/1013) gibi birçok âlim tarafından da savunulmaktadır.
Süyûtî, el-İtkån, I, 148.
3. Yedi harfle kastedilen Kur’an’ın şu yedi vechidir:
a) Harekesi değişen ancak mânası ve sûreti değişmeyen vecih:
Meselâ وَيَضِيقُ صَدْرِي (eş-Şuarâ 26/13) âyetindeki “kāf” harfini kırâat-i aşere imamlarından Ya‘kūb el-Hadrâmî’nin üstün harekeyle (mansup) okuması. Bu ikisi arasındaki anlam farkı şudur: Merfû‘ olduğunda onda üç illet bulunduğunu ifade eder; yalanlanmadan korkmak, göğsünün daralması ve akıcı konuşamamak. Mansūb olduğunda ise hissettiği korku her üçüyle de (yalanlama, göğsün daralması, akıcı konuşamama) ilişkili olmaktadır.
b) Harekesi ve mânası değişen fakat sûreti değişmeyen vecih:
Meselâ فَتَلَقَّى آدَمُ مِنْ رَبِّهِ كَلِمَاتٍ (“Âdem rabbinden birtakım kelimeler aldı”, el-Bakara 2/37) âyetindeki آدَم kelimesinde “mîm” harfinin İbn Kesîr kıraatinde üstün harekeyle, كَلِمَاتٍ kelimât da ref‘ edilerek فَتَلَقَّى آدَمَ مِنْ رَبِّهِ كَلِماتٌ “Rabbinden birtakım kelimeler Âdem’i kuşattı” anlamını ifade edecek şekilde okunması.
c) Harfleri ve sûreti değişen fakat mânası değişmeyen vecih:
الصِّرَاطَ kelimesinin Kunbül ve Ruveys kıraatlerinde السِّرَاطَ şeklinde "sîn" harfiyle okunması (Paluvî, s. 7 vd.) gibi.
d) Bir kelimenin hem mâna hem sûretinin değişmesiyle meydana gelen vecih:
وَطَلْحٍ مَنْضُودٍ (el-Vâkıa 56/29) âyetinin Hazreti Ali’den nakledilen bir kıraatte وَطَلْعٍ مَنْضُودٍ şeklinde “ayn” harfiyle okunması gibi. [Hazreti Ali bu okuyuşunu gerekçelendirmek üzere de
لَها طَلْعٌ نَضِيدٌ (“tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş [yüksek hurma ağaçları]” [Kāf 50/10]) âyetini okumuştur.]
e) Takdim ve tehir ile değişen vecih:
وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ
(Derken ölüm baygınlığı hak olarak gelmiş olacaktır.) (Kāf 50/19) âyetinin İbn Mes‘ûd’dan Radıyallahu Anh rivayet edilen bir kıraatte sarhoşluğun insan için kaçınılmaz ve zorunlu bir karar olduğunu göstermek üzere وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْحَقِّ بِالْمَوْتِ (Ölüm ile o hak baygınlık gelmiş olacaktır) şeklinde okunması (Süyûtî, I, 61) gibi.
f) Ziyade ve noksanlıktan dolayı söz konusu olan vecih:
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى "(Andolsun ... Ağarıp açıldığı zaman gündüze), erkeği de, dişiyi de yaratana) (el-Leyl 92/3) âyetinin İbn Mes‘ûd ve Ebü’d-Derdâ’dan nakledilen bir kıraatte وَالذَّكَرَ وَالْأُنْثَى
"(Andolsun ... Ağarıp açıldığı zaman gündüze,) erkeğe ve dişiye" şeklinde okunması (Buhârî, “Tefsîrü’l-Ḳurʾân”, 2) gibi.
g) Aynı anlamı ifade eden kelimelerin birbirinin yerine konulması şeklindeki vecih:
كَالْعِهْنِ الْمَنْفُوشِ (el-Kāria 101/5) âyetinin, yine İbn Mes‘ûd’dan gelen bir rivayette كَالصُّوفِ الْمَنْفُوشِ tarzında okunması (Muḳaddimetü Kitâbi’l-Mebânî, s. 222).
Kur’an-ı Kerim’in Yedi Harf üzere indirilmiş olması, yazılış konusunda değil, kıraat konusunda kolaylıktır. O günün şartlarında yazı üslubunun gelişmediği, yazı malzemesinin fazla bulunmadığı, daha da önemlisi şifahi kültüre dayalı olan yani okuma - yazmanın yaygın olmadığı bir toplumda Kur’an’ı ezberleyebildikleri ve okuyabildikleri kadarıyla okuyan ve bu arada şive, uslub v.s. farklılıkları nedeniyle değişik okuyan insanların okuyuşlarından kaynaklanan bir meseledir. Çünkü özellikle okuma yazma bilmeyen bazı Arapların şifahi olarak Kur’an okumaları hayli zor ve meşakkatli oluyordu. Yedi Harf meselesi bu konuda verilmiş bir ruhsattır. Ve bu ruhsat yazı ve imla konusundaki farklılıkları değil, okuyuştaki vecihleri içermiş olsa da lehçe farklılığı esas alındığında aynı manayı ifade eden farklı kelimelerle de okunduğu anlaşılmaktadır.
Fakat "Yedi Harf" ruhsatı uyarınca, çeşitli şekillerde okunmasına izin verilen kelimeler, Kur’an’ın az bir kısmını teşkil eder. Kur’an’ın büyük bir kısmında bu tür okuyuş vecihleri bulunmaz. Yedi Harf’ten ortaya çıkan vecihler çelişki ve tezatla ifade edilemez. Kolaylık ve rahmet olarak değerlendirilmelidir.
Bu “yedi harf” meselesi, ister “lehçe ihtilafı”, ister başka bir adla adlandırılmış olsun, -birkaç kelime hariç- genellikle manayı bozmayan, fakat i’râb, müfred-cem, takdim-tehir bakımından farklılık arz eden kelimelerden meydana gelir.
Bu hususta şu misaller verilebilir:
1- Kelimenin müfret-cemi şeklinde okunması:
Bu âyette لأمنتهم kelimesi Bezzî kıraatinde tekil olarak okunmaktadır.
3- Bir kelimenin fazla-noksan olması:
4- Takdim-tehir meselesi:
فَيُقْتَلُونَ وَيَقْتُلُونَ
("öldürülür veya öldürürler)" şeklinde
okumuşlardır. Bu, o kimselerin savaşta
öldürülmeleridir. Diğer kıraat imamları ise, bu
fiillerin birincisini malum, ikincisini meçhul
olarak,
فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ
şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre,
ifadenin manası açıktır. Çünkü bu, "onlar
kâfirleri öldürürler ve ölünceye kadar onları
öldürmekten, onlarla savaşmaktan geri
durmazlar" demektir.
Yani birinci okuyuşun anlamı “Öldürürler ve
öldürülürler” şeklindedir. İkinci okuyuşun
anlamı ise, “Öldürülürler ve öldürürler”
şeklindedir.
ڡىٯٮلوں و ىٯٮلوں
Resmi yazı iki şekil okunmaya da
müsaittir.
6- Lehçe farklılığını gösteren okuyuş:
(Bu konuda, Suyutî “İtkan”, Zerkanî “Menahil”, Subhi Salih “Mebahis”, Ramazan Bûtî, “Min Revaii’l-Kur’an” gibi Arapça eserlerin yanında, Türkçe olarak da Cerrahoğlu “Tefsir usulü”, Keskioğlu “Kur’an-ı kerim bilgileri” adlı eserlere de bakılabilir.)
Kur’ân Târihi, çev. Muammer Sencer, s. 5, Ayrıca bkz. s. 4-6, 33, İlke yayınları, 1970.
Sonrasında ise Hazreti Ebu Bekir zamanında kitap haline getirme ameliyesi ile Hazreti Osman döneminde istinsah işlemleri tamamlanmış ve Müslümanların egemenliğinde bulunan bazı beldelere gönderilmiştir.
Hazreti Osman Radıyallâhu Anh, mushafı yazdı(rdı)ğı zaman, bir harf üzerine yazdırmıştır. Fakat mevcut hattın diğer kıraat çeşitleriyle de okunabilmesine imkan sağlamak için noktalama ve harekeleme yapılmamıştır. Böylece ortaya çıkan mushafın hattı birden fazla kıraat (ile okumayı sağlayacak şekilde) olmuştur. Yalnızca hattı mushafa uyan vecihler korunmuş, diğer kıraat vecihleri terk edilmiştir. Çünkü insanlar, kıraat farklılıklarıyla karşılaştıkları zaman birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdi. (Bunun üzerine) Hazreti Osman Radıyallâhu Anh , bu dağınıklığı ortadan kaldırmak için, insanları kendi yazdırdığı Mushaf (ın resmi) üzerinde birleştirmiştir.
Sonuç olarak Hazreti Osman, Kur'an'ın Resûlullah'ın ﷺ lehçesi olan Kureyş lehçesine göre indiğini, yani asıl olanın Kureyş lehçesi olduğunu belirterek, yazıda belirtilmesi zorunlu olan kelimelerin de Kureyş lehçesine göre yazılmalarını emretmiştir.
Bununla beraber, Kur'an’ın sadece Kureyş değil, mushaf hattına uyan diğer lehçelere ya da Kureyş Lehçesinin dalı budağı konumunda olan farklı kıraatlere göre okunuşu da sonraki nesillere tevârüs etmiş ve bu okunuşlardan imamlar tercihlerde bulunmuşlardır.
Böylece kim, daha rahat telaffuz ettiği okuyuş varsa, onu tercih etmiş ve okumuştur.
Bu okuyuşların farklılıkları, Kur’ân’da anlam çelişkisi doğuracak şekilde değildir.
Bilakis, Hazreti Osman Radıyallâhu Anh döneminde yazılan Kur’ân'ların hattı (resmi hatt-ı Osmanî), değişik kıraat şekillerine imkân verecek bir estetiğe ve elastikiyete sahip olduğunu gösterir ki; bu farklı kıraatlerin hepsi, sonuçta değişik rivayetler zinciriyle Resûlullah'a ﷺ dayandırılmaktadır.
Bu günün şartlarında ise yazımı, harekesi, imlâsı tamamlanmış bir metni (özellikle Kur’an’ı) farklı şekillerde farklı lafızlarla okumak artık mümkün değildir.
Çünkü ortada insanların okuyabilmeleri için bütün ameliyesi tamamlanmış bir Mushaf (Kur’an) bulunmaktadır.
Ancak, şu anda diğer kıraat şekillerini gösteren Mushaflar yaygın bir şekilde neşredilmemektedir.
Çünkü günümüzde artık ekseriyetle İslam âleminin büyük çoğunluğunun okuduğu Hafs kıraati ile yazılan –günümüzde yaygın olarak kullanılan– Mushaflar ile özellikle Afrika ülkelerinde okunan Verş kıraatini gösteren Mushaflar basılmaktadır.
Hâsılı, burada zikredilen "yedi harf" ya da buna bağlı olarak gelişen "yedi kıraat", Kur’an’ın tilâvetinde kolaylık olması için ruhsat verilmiş farklılıklardır. Bu kıraatlerin tamamı, sahih senedlerle Resûlullah’a ﷺ ulaşan, tevatürle sabit ve ümmetin icmaıyla Kur’ân kabul edilen okuyuşlardır. Dolayısıyla bu farklılıkları birbirinden farklı birer Kur’ân gibi göstermek, veya lafızları tahrif edilmiş metinler olduğunu söylemek ve manayı bozacak ya da çelişki doğuracak farklar olduğunu iddia etmek ancak cerbezenin ve demagojinin işidir. Çünkü her bir sahih kıraat, Kur’an’ın asliyetinden bir parça taşıdığı gibi aynı zamanda Kur’an’ın ezber ve rivayet yoluyla korunmasının da en önemli teminatlarından ve göstergelerinden biridir.
والله اعلم بالصواب
Allah en iyisini bilendir.
Yorumlar
Yorum Gönder