Furkan Suresi 5. Ayet Esâtir-ül Evvelîn

بسم الله الرحمن الرحيم 
ESÂTİRÜ'L-EVVELÎN 

Uydurulmuş sözler, hurafeler anlamında Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan
الأساطير
Esâtîr tabiri, Kur’ân-ı Kerîm’de “ilkel topluluklar” veya “geçmiş milletler” anlamına gelen evvelîn kelimesiyle birlikte esâtîrü’l-evvelîn şeklinde dokuz yerde geçmektedir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “esâṭîr” md.). Bu âyetlerden anlaşıldığına göre Kur’an’ı -hâşâ- Resûlullah'ın ﷺ uydurduğunu, bu konuda başkalarının da kendisine yardım ettiğini öne süren inkârcılar çok defa Kur’an’ın tamamına, bazan da insanların âhirette diriltilecekleri haberine 
أساطير الأولين
“eskilerin efsaneleri” nazarıyla bakmışlardır.
Bu esâtirü'l-evvelîn iddiası, Kur'an'a karşı modern müşteşriklerin de ileri sürdüğü aynı itirazdır; fakat tuhaftır ki, Resûlullah'ın ﷺ döneminde yaşayan hiç kimse, kendisine karşı böyle bir itirazda bulunmamıştır. Sözgelimi kimse Resûlullah'ın ﷺ çocukken rahip Buheyra ile karşılaşıp ondan dini bilgiler aldığını söylememiş, yine hiç kimse, seyahatlerinde Hıristiyan rahip ve Yahudi rahiplerinden bilgiler edindiğini iddia etmemiştir. Çağdaşları, onun yalnız değil, kervanlarla seyahat ettiği şeklinde bir iddiada bulunacak olurlarsa, şehirde yüzlerce kişi tarafından reddedileceklerini biliyorlardı.

Sonra, O tüm bilgiyi daha 25 yaşında iken Buheyra'dan ve 25 yaşında iken yaptığı diğer seyahatlerde almışsa, neden o zaman değil, 40 yaşında peygamberlik iddiasında bulunduğu da rahatlıkla sorulabilir? O, hiçbir zaman memleketinden ayrılmamış ve yıllarca aynı şehirde halkının içinde yaşamıştı. Bu yüzden, Mekkeliler ona böylesine saçma ve asılsız bir ithamda bulunamıyorlar ve itirazlarını peygamberlik öncesiyle değil, peygamberliği zamanıyla ilgili olarak yapıyorlardı. 

Bu konuda kendilerince şöyle bir delil ileri sürüyorlardı: "Bu adam! okuma-yazma bilmez ve kitaptan hiç bir bilgi edinemez. Kırk yıldır aramızda yaşıyor, fakat şimdi tebliğ etmeye başladığı şeyleri daha önceden bildiğine dair kendisinden hiç bir şey işitmedik. O halde, bazıları ona yardım edip söylediklerini eskilerin yazılarından çıkarıyorlar; O da bunları öğreniyor ve kendilerine İlâhî Vahiyler diye okuyor. Dolayısıyla, bu bir aldatmadır.!" Öyle ki, bazı rivayetlerde ona yardım ettikleri ileri sürdükleri kişilerin adları da gelmektedir. Kitap Ehli'nden olup Mekke'de oturan ve okuma yazma bilmeyen bu kişiler şunlardı: 
1) Addas (Huveytib b. Abdu'l-Uzza'nın azadlısı), 
2) Yesar (Alâ b. el-Hadramî'nin azadlısı), 
3) Cebr (Âmir b. Rabia'nın azadlısı).

Görünüşte belli bir ağırlığı olan bir iddia idi bu. Çünkü, peygamberlik iddiası hakkında onun kaynağını belirlemekten daha büyük bir delil olamazdı. Fakat, bu iddiaya karşı bir delil ileri sürülmeden, doğrudan redde gidilmesi ve adeta "Sizin töhmetiniz asılsız ve yalandır. Siz Rasûlümüze karşı böylesine asılsız bir töhmette bulunacak kadar zalim ve acımasız kişilersiniz. Kur'an, göklerde ve yerdeki tüm gizlilikleri bilen Allah'ın Kelamıdır" denmesi ilginç görünüyor. Müşriklerin töhmeti vakıalara dayanmış olsaydı, böyle bir tahkirle reddedilmezdi. Çünkü, bu durumda, onlar ayrıntılı ve açık bir cevap isterlerdi. Fakat Kur'an'daki reddin kuvvetini anladıklarından, böyle bir istekte bulunmamışlardır. Bunun da ötesinde, "ağırlıklı" iddianın, yeni müslümanların zihinlerinde hiçbir şüphe doğurmamış olması, bunun bir yalan olduğuna açık bir delildir.

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler