Kölelik ve Cariyelik

 بسم الله الرحمن الرحيم 
KÖLELİK VE CARİYELİK 


Öncelikle bilmek gerekir ki, İslâm, köleye benlik, insanlık şuurunu kazandırmakla işe başlamış, onun inhiraf etmiş ruhuna muvâzene getirmiş; kalbine hürriyet anlayış ve aşkını yerleştirmiş; âdeta “iste vereyim”der gibi yapmıştır. 



Sonra da, hayata salıvermiştir. Hazreti Zeyd bin Hârise’nin yetiştirilip hürriyete kavuşturulması ve arkasından da soylu bir kadınla evlendirilmesi, sonra, içinde, eşrâfın da bulunduğu bir İslâm ordusuna kumandan ta’yin edilmesi, kademe kademe plânlanan hedefin gözetilmesinden başka bir şey değildir.
Hazreti Bilâl-i Habeşî’nin (ra) ilk saflarda yerini alması, Hazreti Huzeyfe’nin kölesi Hazreti Sâlim’in (ra) Müslümanlar nazarında gıpta edilecek bir mevkide olması, Hazreti Selman-i Pâk’in ehl-i beyt-i Resûlûllah’dan ﷺ sayılması, kölenin Müslümanlıkta ve Müslümanların hânelerinde ne hâl aldığının canlı misâlleridir. 
İslâm, evvelâ, onu bir vak’a olarak ele aldı. Sonra onların ne ticaret ne de eğlence metâı olmadığını hatırlattı ve insan olduklarına dikkati çekti: “Sizin bazınız bazınızdandır”(Nisa-25) “Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz, kim onu hapseder veya gıdasını keserse onu hapseder ve gıdasını keseriz, kim onu hadım yaparsa onu hadım yaparız, “(Buharî, Müslim, Tirmizî) gibi ilâhi prensipleri ilân ederek, düşünceye istikâmet verip inhirâfın önüne geçti. “Siz Âdem oğullarısınız. Âdem de topraktandır”(Müslim). “Biliniz ki, hiç bir Arabın Arap olmayana ve hiç bir Arap olmayanın da Arap olana, hiçbir beyazın siyaha hiç bir siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvâ iledir. “Yani bütün üstünlük ve meziyet, Yaradanın insana bakışı ve insanın bu bakış ve hitap karşısında tavır ve davranışlarını düzeltmesine bağlanıyordu. İslâm’ın bu yumuşak havası sayesinde bütün bir mâzisi esârette geçmiş-hadîsin ifâdesiyle-nice saçı başı dağınık kimseler vardır ki, eşrâf ve ileri gelenlerden hep ta’zim görmüşlerdir. Hazreti Ömer (ra) "Bilâl, Efendimiz; ve onu Efendimiz Ebû Bekir (ra) hürriyete kavuşturdu." derken, bu mânâya saygısını ifâde ediyordu.
 İslâm, onları da, âlemşümûl kardeşliği içinde mütalâa ediyor ve her şeyden evvel “Hizmetçi ve köleleriniz kardeşlerinizdir. Kardeşi, elinin altında bulunan her ferd, O’na yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onların yapamayacakları işleri emredip onlara yüklemesin. Eğer zor işler teklif ederseniz, behemehal onlara yardım ediniz. “(Buharî) “Sizden hiçbiriniz, bu kölemdir, bu câriyemdir, demesin. Kızım veya oğlum, yahut kardeşim desin. “(Müslim, Ebu Davud) Buna binâen, Hazreti Ömer (ra) Mescid-i Aksâ’nın teslim alınması için yaptıkları seyahatlarında, Medine’den oraya kadar hizmetçisiyle bineği, nöbetleşe kullanmışlardı. Hazreti Osman (ra) devlet reisi olduğu devrede kölesinin kulağını çektiği için, halkın gözünün önünde, kulağını kölenin eline verip çektirmişti. Ebû Zer (ra) takım elbisesinin bir parçasını hizmetçisine giydiriyor, bir parçasını da kendi sırtına alıyordu…
Harp esirlerinin kötü ve gayri insani şartlar içerisinde bulundukları bir ortamda İslam, insanlık alemine, esirlerin fidye karşılığı veya esirler mubadelesi veya hiçbir karşılık almadan iyilikle serbest bırakılmaları prensibini getirdi! 
İslam'dan önce su-i istimal edilen ve İslamiyet ile düzene giren
Cariyelerin bizzat sahipleri tarafından faydalanılması şu üç şekilde olur:
a- Cariye sahibinin, mülkiyet hakkına dayanarak, cariyesinden faydalanması. Cariye üzerindeki mülkiyet, evlilik ve izdivaç kayıt ve şartlarından sayılır.

b- Cariyeyi azad edip, sonra onunla evlenmesi. Burada azad etme, cariyenin mehiri demektir.

c- Cariyeyi azad edip, sonra yeni bir mehir vererek onunla evlenmesi.

Gerçekten Resûlullah ﷺ, bunlardan ikinci ve üçüncü şıkkı tercih buyurmuş ve birçok hadislerinde, müslümanlara da bu iki şekli tavsiye etmiştir. Mesela, Buhari’nin Sahih’indeki şu hadisine bakınız: “Kimin bir cariyesi olur da, onu güzelce öğretir ve terbiyesini verir, sonra azad edip onunla evlenirse, o kimse iki ecir alır.” Bir başka rivayette “Onu azad eder sonra mehir vererek evlenirse” buyurmuşlardır. Yine, konuyla ilgili olarak, Ebu Davud et-Tayalisi, şu hadis-i şerifi tahric etmiştir: “Kişi cariyesini azad eder ve yeni bir mehirle onu alırsa, iki ecir kazanır.”

Resûlullah ﷺ kendisi, Hazreti Safiyye ve Cüveyriye’yi (a.s.) azad eylemiş sonra onlarla izdivaç yapmıştır.

Hülâsâ olarak diyebiliriz ki; İslâm köleliği getirmedi; bilâkis onu ta’dile koyuldu ve kurutma yollarını gösterdi. 


Şayet harblerin döküntüsü esirler ve bir kısım sefil ruhların bunu teşvik ve terviçleri olmasaydı, kölelik İslâm’ın muâllâ bünyesinde, tenkid edildiği şekliyle asla pâyidâr olamazdı. Zaten, zarurî olarak karşısına çıkan kölelik için de o, ahkâm vâz’ etmişti ve onu arz edildiği şekilde sefâlet ve perişaniyetden; mazlumiyet ve mağduriyetden halâs ederek, mutlak hayra ve mutlak güzele yönelmişti.

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler