İbrâhim Suresi 13 ve 14. Ayetler Hakkında

بسم الله الرحمن الرحيم
İbrahim Suresi 13 ve 14. Ayetler

Kâfirlerin Peygamberleri Yurtlarından Çıkarmak Ya Da Dinlerinden Dönmekle Tehdit Etmeleri Ve Neticesi
Peygamberlerle kâfir milletler arasında önce tabiî süreç olan karşılıklı münazara ve münakaşalar meydana gelmiştir. Fakat bu milletler, münakaşa sahasında iflas edip, peygamberlerin delil ve açıklamaları karşısında kendi de­lilleri hezimete uğrayınca mevcut krizi tırmandıracak mücadeleye girip, düş­manca davranışlar göstermekten başka bir yol bulamamışlar ve peygamberle­rini şu iki husustan birisiyle tehdit etmişlerdir:

Onlar, ya yurtlarından sürülüp çıkarılacak ya da kâfirlerin babalarından ve dedelerinden miras kalan dinlerine döneceklerdir.
Hazreti Musa'dan önceki peygamberlerin toplumlarında, tevhîd inancı ile inkârın arasındaki mücâdelenin bir çeşit savaşa dönüştüğü anlar da olmuştur.

İşte bu şiddetli savaşın, peygamberleri ülkelerinden çıkarmakla so­nuçlandığı dönemler de yaşanmıştır.
 Meselâ Hazreti Şuayb (s.a.)'in kavmi ona ve müminlere şöyle dememiş miydi: 

قَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِینَ ٱسۡتَكۡبَرُوا۟ مِن قَوۡمِهِۦ لَنُخۡرِجَنَّكَ یَـٰشُعَیۡبُ وَٱلَّذِینَ ءَامَنُوا۟ مَعَكَ مِن قَرۡیَتِنَاۤ أَوۡ لَتَعُودُنَّ فِی مِلَّتِنَاۚ قَالَ أَوَلَوۡ كُنَّا كَـٰرِهِینَ [الأعراف ٨٨]

"Ey Şuayb! Ya dinimize döner­siniz ya da and olsun ki seni ve inananları seninle beraber kasabamızdan çıka­rırız. " (Araf, 7/88).
Aynı durum Hazreti Resûlullah'ın ﷺ başına da gelmiş, kâfirlerin ağır baskılan neticesinde doğduğu yeri terk etmiştir. Aslında hemen hemen her peygamber bir şekilde yurdunu terk edip hicret etmiştir.
 Allah-u Tealâ, Kureyşli müşriklerden haber vererek şöyle bu­yurmuştur: 

وَإِن كَادُوا۟ لَیَسۡتَفِزُّونَكَ مِنَ ٱلۡأَرۡضِ لِیُخۡرِجُوكَ مِنۡهَاۖ وَإِذࣰا لَّا یَلۡبَثُونَ خِلَـٰفَكَ إِلَّا قَلِیلࣰا [الإسراء ٧٦]

"Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi." (İsra, 17/76). 

Yine Al­lah Tealâ, Resûlullah'ın ﷺ hicret etmeye zorlanması hakkında şöyle buyur­muştur: 

وَإِذۡ یَمۡكُرُ بِكَ ٱلَّذِینَ كَفَرُوا۟ لِیُثۡبِتُوكَ أَوۡ یَقۡتُلُوكَ أَوۡ یُخۡرِجُوكَۚ وَیَمۡكُرُونَ وَیَمۡكُرُ ٱللَّهُۖ وَٱللَّهُ خَیۡرُ ٱلۡمَـٰكِرِینَ [الأنفال ٣٠]

"İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek ya da sürmek için düzen kuruyorlardı..." (Enfal, 8/30).

Kâfirler, kendi kuvvet ve çokluklarına, müminlerin sayılarının azlığına ve zayıf olmalarına aldandıklan için bu tehditleri savurmuşlardır. 

 Âyet Mekkeli müşriklerin Hazreti Resûlullah'ı ﷺ sıkıştırıp kendi dinlerine döndürmeye, dönmediği takdirde ülkesinden sürgün etmeye çalıştıkları bir dönemde inerek Hazreti Resûlullah'ı ﷺ ve ona inananları teselli etmiş, müşrikleri de uyarmıştır (Taberî, XIII, 191-192).
   
Yani bu âyetle aynı zamanda Mekkeli zalim zorbalar ve yaşamakta olan din düşmanları uyarılıyor. Mü'minlere de zaferin yakın olduğu müjdesi ve­riliyor. 

"Allah, peygamberlerine vahyederek şöyle buyurmuştur: 'Biz, müşrik zâ­limleri yok edeceğiz, peygamberleri yurtlarından sürüp, uzaklaştırmakla teh­dit edip korkutmalarından dolayı onları cezalandırmak için yok olmalarından sonra sizi onların topraklarına, yurtlarına yerleştireceğiz."

Bu, müşriklerin peygamberleri tehditlerine karşılık Allah'ın onları tehdit etmesidir. İki tehdit arasındaki fark ne büyüktür! Allah Tealâ şöyle buyurmuş­tur: 

فَكَفَرُوا۟ بِهِۦۖ فَسَوۡفَ یَعۡلَمُونَ ۝١٧٠ وَلَقَدۡ سَبَقَتۡ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا ٱلۡمُرۡسَلِینَ ۝١٧١ إِنَّهُمۡ لَهُمُ ٱلۡمَنصُورُونَ ۝١٧٢ وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ ٱلۡغَـٰلِبُونَ ۝١٧٣ [الصافات ١٧٠-١٧٣]

"And olsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir: Onlar şüphesiz yar­dım göreceklerdir. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir." (Saffat, 37/170-173). 

كَتَبَ ٱللَّهُ لَأَغۡلِبَنَّ أَنَا۠ وَرُسُلِیۤۚ إِنَّ ٱللَّهَ قَوِیٌّ عَزِیزࣱ [المجادلة ٢١]

"Allah, And olsun ki Ben ve peygamberlerim üstün geleceğiz.' diye yaz­mıştır. Doğrusu Allah, kuvvetlidir, güçlüdür." (Mücadele, 58/21). 

وَلَقَدۡ كَتَبۡنَا فِی ٱلزَّبُورِ مِنۢ بَعۡدِ ٱلذِّكۡرِ أَنَّ ٱلۡأَرۡضَ یَرِثُهَا عِبَادِیَ ٱلصَّـٰلِحُونَ [الأنبياء ١٠٥]

"And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebur'da da yeryüzüne ancak sâlih kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık." (Enbiya, 21/105). Aynı manada daha pek çok ayet vardır.

"Peygamberler, düşmanları olan milletlerine karşı Allah 'tan yardım istedi­ler. " Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: 

إِن تَسۡتَفۡتِحُوا۟ فَقَدۡ جَاۤءَكُمُ ٱلۡفَتۡحُۖ [الأنفال ١٩]

"Zafer istiyorsanız, işte size zafer geldi "(Enfal, 8/19) Ayetten maksat, peygamberlerin düşmanlarına karşı Allah'dan fetih istemeleri veya kendileriyle düşmanları arasında hükmetmesini taleb et­meleridir. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: 

 رَبَّنَا ٱفۡتَحۡ بَیۡنَنَا وَبَیۡنَ قَوۡمِنَا بِٱلۡحَقِّ وَأَنتَ خَیۡرُ ٱلۡفَـٰتِحِینَ [الأعراف ٨٩]

"Rabbimiz! Bizimle milletimiz ara­sında hak ile Sen hüküm ver." (A'raf, 7/89). Zamir, rasullere veya nebilere râcîdir.

Neticede Allah'tan sakınanlar zafer elde ederken müşrikler hüsrana uğrayıp helak olmuşlardır.

İnançlarından dolayı insanı yurdundan çıkarmak zulümdür. Günümüzde düşüncesini ifade ettiğinden dolayı hapse atılmalar o dönemin kara kalıntılarıdır.

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler