Hazreti Adem ve Havva'nın Nesilleri



بسم الله الرحمن الرحيم 

DİNÎ HÜKÜMLERİN TAĞAYYÜRÜ VE HAZRETİ ÂDEM'İN NESLİNİN DEVAMI 



Genellikle bu türden soruların üretilmesindeki temel saiklerden biri, belki de en önde geleni, dinin esaslarında birtakım çelişkilerin ve zıtlıkların bulunduğu izlenimini uyandırma gayretidir.

1. DİNÎ HÜKÜMLERİN DEĞİŞİMİ VE ZÂHİRDEKİ ÇELİŞKİ ALGILARI

Bu mesele, dinin aslî hükümlerinden ziyade, teferruat kısmına dâhil olan bir mevzudur. Böyle tali meselelerde, insanlığın tarihî seyri içerisindeki tekâmülüne paralel olarak, bazı değişimlerin vuku bulması tabiîdir. Bugün muhatap olduğumuz emir ve yasaklar, hikmet yönü göz ardı edilse bile, geçmişteki benzerlerinden mahiyet itibarıyla farklı değildir. Bu noktada asıl mühim olan, âmirin emridir. O Zât, bir dönemde aynı batında dünyaya gelenlerin evliliğini yasaklayabilirken, başka bir dönemde ebeveyn-evlat ilişkisi zaviyesinden yeni yasaklar koyabilir ve “Bu muamele haramdır.” hükmünü verebilir.

2. HÜKÜMLERİN İNSANLIĞIN TEKÂMÜLÜNE GÖRE TAYİNİ

Bu, bir çocuğun gelişim süreci boyunca hayatına yön veren kuralların zamanla değişmesi gibidir. Çocuğun yeme-içme alışkanlıkları, giyim tarzı ve hitap dili, gelişim dönemine uygun olarak sürekli revize edilir. Bu durum, bir küçüklük veya bilgisizlik değil; bilakis bir yüksek anlayış ve irfanın tezahürüdür. Aynı şekilde, tekâmül halindeki insanlık için her dönemin şartlarına uygun hükümler vazetmek, hikmetin ve hakikatin ta kendisidir.

{Peygamberlerin meslekleri birbirine uymadığı gibi, ibadetleri de birbirine muhaliftir. Bunun esbabı nedir?
İşarat-ül İ'caz - 26} Şeklindeki bir soruya Üstadın verdiği cevap da konumuza ışık tutuyor;


Zaman değiştikçe ihtiyaçlar, şartlar, insanlar değiştiği için, fürûata ait hükümlerin de değişmesi gayet doğaldır. Toplumun yaşı, ahlâk seviyesi, aklî tekâmülü arttıkça ona uygun şeriatlar gönderilmiştir. Bir zaman dilimi veya toplum için faydalı olan bir hüküm, başka bir zamanda zararlı olabilir. 
Bu, dinamik bir rahmettir, değişen şartlara göre insanı koruyan ilâhî bir esnekliktir. Bu yüzden, Allah Teâlâ her döneme uygun şeriatlar göndermiştir. Kalbin ve ruhun terbiyesi de bu hikmete göre yapılandırılmıştır.


3. FETRET DÖNEMİ HÜKÜMLERİNE BENZERLİK

Hazreti Âdem’in çocukları döneminde helâl olan bazı uygulamaların, daha sonra haram kılınması; dinin teşri süreci açısından da anlamlıdır. Bu, fetret dönemlerinde bazı hükümlerin henüz tahakkuk etmemesi hâlinde yaşanan geçiş sürecine benzetilebilir.
Tıpkı İslâm'ın ilk döneminde içkinin tedricî olarak haram kılınması gibi, insanlığın ilk dönemi de teşriin merhale merhale inşa edildiği bir dönem olarak anlaşılabilir. Bu da dinin bir dayatma değil, tedricî bir terbiye süreci sunduğunu gösterir.

4. İSRAİLİYAT MESELESİNE DİKKAT

Ayrıca söz konusu hadisenin ifade edildiği şekliyle vuku bulduğuna dair, güvenilir ve sahih kaynaklarda açık bir rivayet bulunmamaktadır. Nitekim bunun İsrailiyat menşeli olması da muhtemeldir.



Ancak, Kur'ân-ı Kerîm’in açık nasslarına dayanarak (Hucurât, 49/13), hilkat silsilesini Hazreti Âdem ve zevcesine bağlamak zarureti hâsıl olmaktadır.

5. VİCDANLARIN MÜTEYAKKIZ OLMASI VE HAŞYET İKLİMİ

Buna göre, bu türden bir muamelenin, yalnızca belirli bir dönem ve özel şartlar dâhilinde, muvakkat olarak cevaz görmüş olması, muhataplarının taşıdığı özellikler sebebiyle ayrı bir hususiyet arz etmektedir. Zira böyle bir aile yapısı, vahiyle yönlendirilmiş, fıtraten selim ve vicdanları sürekli müteyakkız bireylerden müteşekkildir. Bu yönüyle, diğer beşerî topluluklardan tamamen farklı bir mahiyet arz eder.

İnsanlığın yeryüzündeki ilk temsilcileri olma özelliğini taşıyan bu ilk nesilde, küçük bir sürçmenin dahi Cennet’ten uzaklaştırılmak gibi büyük bir ceza doğurmuş olması, o hanede derin bir haşyet, saygı ve iç muhasebe iklimi meydana getirmiştir. Bu ailede, "masumiyet" değil ama "bir tür mahfiyet" hâkimdir. Her ne kadar beşer olmak hasebiyle hataya düşseler de, peygamber hanesinde bulunmanın getirdiği mukaddes ortam ve doğrudan vahye muhatap olma hâli, onları sıradan bir aile yapısından farklı kılar. Böyle bir atmosferde, izdivaca konu olan bireyler, ferman-ı ilâhî inmeden evvel, oruçlu bir kimse gibi birbirlerine meyletmekten dahi sakınırlar. Kalbî meyiller, vahyin yıldırım gibi çarpan âyetleriyle istikamet kazanır. Bütün sınırlar ortadan kalksa dahi, bu aile fertleri, iç dünyalarındaki vicdan surlarını aşamazlar ve aşmayı da düşünmezler.



Bu ailenin yaşadığı hanede, “İniniz, birbirinize düşman olarak.” (Bakara, 2/36) hitabının yankıları duvarlara sinmişken, buradan doğan haşyet, endişe ve sarsıcı sorumluluk duygusu, şimdiki hanelere asla benzemez. Dolayısıyla, bu haneye ait geçici hükümler de, günümüz hükümleriyle mukayese edilemez.

6. OLAYIN KESİNLİK DERECESİ

Hazreti Âdem’in çocuklarının birbiriyle evlendirildiği meselesinde kaç kez böyle bir izdivacın gerçekleştiği kesin değildir.

Bu tür bir olay belki bir kez, belki de iki kez meydana gelmiştir.

7. ALLAH TEÂLÂ DİLEDİĞİNİ YAPMAYA KÂDİRDİR

“Allah başka bir çözüm yolu koyamaz mıydı?” şeklindeki bir soru:

Hem cehalet içerir (ilme aykırıdır),

Hem de edepsizliktir, Zât-ı Ulûhiyet’e karşı bir küstahlıktır.
Cenâb-ı Hakk'ın kudreti sadece Hazreti Âdem ve Havvâ’yı yaratmakla sınırlı değildir. Elbette ki Allah Teâlâ, dilediği kadar Âdem ve Havvâ yaratmaya kadirdir. Şu anda ve geçmiş asırlarda, sayısız âlemler yaratan Allah (celle celâluhu) için, ikinci bir Âdem ve Havvâ yaratmak hiç de zor değildir. 

8. HİKMET, ALLAH’IN MURADIDIR

Ancak O’nun hikmeti öyle murad ettiği için bu şekilde cereyan etmiştir. O’nun muradı ve hikmeti, insanın sınırlı akıl yürütmeleriyle kıyas edilemez.

İnsan, güzellik ve çirkinlik kavramlarını kendi anlayışına göre değil; Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda inşa eder.

O’nun hükümleri bizim için mihenk taşıdır.

Zira O, bizim sınırlı ve nâkıs estetik anlayışımıza veya akıl yürütme biçimimize göre hüküm vermez. Bilakis biz, kâinattaki güzellik ve çirkinlik algımızı, O’nun emir ve nehiyleri istikametinde inşa etmişizdir. Yani biz, O’nun hükümlerini mihenk edinerek, eşya ve hâdiseleri anlamlandırmaya çalışırız. O’nun her emrini sabit ve hikmetli bir kanun olarak kabul ettiğimiz ölçüde, ortaya koyduğumuz prensipler de isabetli olur.

Sonuç itibarıyla, dünkü hükümlerle bugünkü hükümlerin farklılığı, Allah Teâlâ’nın (celle celâluhu) hikmetiyle uyumlu olarak değerlendirilmelidir. Bu değişim, ilahi hikmetin insanlığı erkek ve kadın olarak techiz etmesiyle, her bireye yaratılış maksadına uygun sorumluluklar yüklemesiyle irtibatlı olup teşrî'in tedriciliğine dayanır. Ve nihayet: "Her işte hikmeti vardır, abes fiil işlemez Allah."

والله أعلم بالصواب 
سبحانك لا علم لنا إلا ما علمتنا إنك أنت العليم الحكيم 

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler