TEVRAT İLE HÜKÜM VE RECM MESELESİ
بسم الله الرحمن الرحيم
TEVRAT İLE HÜKÜM VE RECM MESELESİ
"Onda Allah'ın hükmü vardır." Yani onda recme dair hüküm vardır. Yüce Allah'ın: "Hem nasıl olur da seni hakem yapıyorlar?" buyruğundan kasıt da, yaptıkları işin hayret edilecek bir iş olduğunu soru kipiyle anlatmaktır. Yani onlar senin hükmüne başvurmakla hakkı bilme gayesini gütmüyorlar. Bilhassa hak onlar için oldukça önemsizdir.
ثُمَّ يَتَوَلَّوْنَ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۜ
"Yine de bundan sonra yüz çevirirler." Yani "Kitaplarına uygun olarak vermiş olduğun recm hükmünden, senin hakemliğine başvurmalarından sonra dahi yüz çevirmektedirler." buyruluyor. Dolayısıyla bu ayet-i kerime kendi kitaplarının hükmünden yüz çevirip batıl olduğuna inandıkları kimsenin hükmüne başvurdukları halde onun hükmünden de yüz çevirmelerinin hayret edilecek bir hal olduğunu ifade etmektedir.
"Resûlullah ﷺ onların şahitliği gereğince hükmetmiş ve zina edenleri recmetmiştir?" denilecek olursa buna şöyle cevap verilebilir:
O haklarında İsrailoğullarının uygulama yaptığı şekle göre, Tevrat'ın hükmü olduğunu bildiği bir şeyi uygulamaya geçirmiş, onun gereğince amel etmeye mecbur etmiştir. Bu da onlara karşı delili ortaya koyup bu delilin bağlayıcı olmasını sağlamak, onların tahrif ve tağyirlerini açıkça ortaya koymak içindi. Bu durumda Hazreti Resûlullah ﷺ onlar hakkında bir hakim değil, bir uygulayıcıydı.
Aynı şekilde ayet-i kerime, başka bir takım ayet-i kerimelerde de belirtildiği gibi, bir kısım Yahudilerin -hepsinin değil- Tevrat'taki ifadeleri hakikat olmayan bir şekilde tahrif ettiklerini ortaya koymaktadır. Yani onlar Tevrat'ı anlayıp Allah'ın o kelimeleri nereye koyduğunu bildikten sonra, uygun olmadık şekilde tevil ettiler. Allah hükümlerini açıkladıktan sonra tevilleriyle bunu değiştirdiler. Meselâ muhsan bir kimsenin zina etmesi halinde recmedileceği yerde, Allah'ın hükmü değiştirilerek kırk sopa vurulması gibi.
Hatta Fahreddin er-Razî bu hususta şöyle demiştir:
"Hanefîlerden bir kesim şu: "Nasıl olur da seni hakem yapıyorlar..." ayetini Tevrat'ın hükmü ile bizden öncekilerin şeriatinin nesh olunmadığı sürece bizim için de bağlayıcı olduğuna delil göstermişlerdir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Durum böyle olsaydı ondan hüküm verme talebinin vücubu hususunda Tevrat'ın hükmünün Kur'ân'ın hükmü gibi olması gerekirdi. Fakat şeriat ona (Tevrat'a) bakmayı yasaklamıştır. Aksine bu özel emirden maksat recmdir, çünkü onlar Hazreti Resûlullah'ın ﷺ hükmüne başvurmakla bu hususta ruhsat yoluna gitmek istemişlerdi."
Teshil müellifi de bu Âyet-i Kerime hakkında şöyle demiştir: "Bu âyet onları susturur Çünkü Allah'ın kitabına muhalefet eden ve onu değiştiren kimsenin mü'min olduğunu söylemesi, boş bir iddiadır."
et-Teshîl, 2/178
Devamında ki Ayet-i kerimeler ise aşağıdaki hususlara delildir:
1- Tahrif edilmemiş, aslî şekliyle Tevrat'ta Yahudiler için bir hidayet ve bir nur vardır. O Tevrat ile Peygamberler (İsrailoğulları'nın peygamberleri) ile Rabbaniler ve ilim adamları hükmederdi. Rabbaniler, insanları ilme dayalı olarak idare edip yöneten ve onları terbiye eden kimselerdir. Alimler (ahbâr) ise, herhangi bir şeyi gerek kavrayış gerek anlayışları itibariyle sapasağlam idrak eden ve bunu insanlara gayet güzel şekilde açıklayan ilim adamlarıdır.
2- Asıl İncil'de de bir hidayet ve bir nur vardır. Tevrat'ı doğrulayıcıdır. Takva sahipleri için hidayet ve öğüttür.
3- Tevrat ve İncil'in söz konusu edilmesinden maksat, Yahudi ve Hristiyanların değişiklik ve tahriften uzak durmalarını sağlamaktır. Bunlarda yer almış olan hükümler hususunda kusurlu hareketlerden sakındırmak ve her iki Kitabın da usul ve temel hükümler noktasında Kur'an ile birleştiklerini açıklamaktır. Bunlar ise Kur'an-ı Kerim'e ve son peygamber Resûlullah'a ﷺ, bütün semavî risaletlerin sonuncusunu teşkil eden onun risaletine iman etmeyi gerektirir.
Yorumlar
Yorum Gönder