KELİMÂT-I İLÂHİYİ KİMSE DEĞİŞTİREMEZ

 بسم الله الرحمن الرحيم
KELİMÂT-I İLÂHİYİ KİMSE DEĞİŞTİREMEZ 
Bu Âyet-i Kerime'de Resûlullah'ın ﷺ peygamberliğine delâlet eden delilin iki şekil­de ortaya çıktığını açıklanmaktadır:


Evvelâ Yüce Allah, Resûlullah'a ﷺ pek çok ilmî ve eksiksiz fasahati ih­tiva eden, beyan edici ve geniş açıklamalar yapan Kitab'ı indirmiştir. Bütün in­sanların ona karşı koyacak bir kitap ortaya koymaktan aciz olmaları ise, onun peygamberliğinin doğruluğunun delilleri arasındadır.

İkinci olarak, Tevrat ve İncil de Resûlullah'ın ﷺ gerçek peygamber ol­duğuna, Kur'an-ı Kerim'in Allah'tan gelmiş Hak kitap olduğuna delâlet eden belgeler ihtiva etmektedir. 


İşte Yüce Allah'ın "Kendilerine kitap verdiklerimiz onun, Rabbinin katından hak ile indirilmiş olduğunu bilirler" buyruğundan kasıt budur.

Bu iki husus Yüce Allah'ın şu buyruğunda da söz konusu edilmiştir: "De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın ilmi bulunan kimseler yeterlidir." (Ra'd, 13/43).

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'in mu'cize olduğunu açıkladıktan sonra Rabbi­nin sözünün yani Kur'an-ı Kerim'in tamam olduğunu, eksiksiz olduğunu zik­retmektedir. Maksat ise şudur: Kur'an-ı Kerim mucize oluşu, Resûlullah'ın ﷺ doğruluğuna delâlet etmesi bakımından tam ve eksiksizdir.
Hâsılı bu ifade ile ilgili tefsirlerde şu izahlar yapılmıştır:


1)  Allah-u Teâlâ'nın "Rabbinin sözü... tam kemâlindedir" ifadesinden, o kelimenin (sözün), Resûlullah'ın ﷺ peygamberliğinin doğruluğuna delâlet eden bir mu'cize olarak, tam olması manasının kastedildiğini beyan edilmişti. Allah-u Teâlâ, bunun peşisıra, "O'nun kelimelerini değiştirecek hiç kimse yoktur" buyur­muştur. Buna göre âyetin manası, "O kâfirler, Rabbin bu kelimesinin (sözünün), Resûlullah'ın ﷺ peygamberliğinin doğruluğuna delâlet etmesi hususunda birtakım şüpheler ileri sürüyorlar. Fakat bu şüphelerin, bir değiştirmeyi kesinlikle ka­bul etmeyen deliller üzerinde hiçbir tesirleri yoktur. Çünkü onlar o kâfirlerin bâtıl sözleri ve o cahillerin ortaya attıkları şüpheleri ile zail olmayan, açık, daimî, net ve kuvvetli delillerdir.

2) Bundan murad, Allah-u Teâlâ'nın, "Kur'ân'ı biz indirdik biz onun koruyuculan da şüphesiz ki biziz" {Hicr, 9) âyetiyle ifade ettiği gibi, ilâhî kelamın, değiştirilme ve tahriften devamlı olarak korunacağıdır.


3)  Bundan maksad, Allah-u Teâlâ'nın da, "Eğer o (Kur'ân), Allah'tan başkası tarafından olsaydı elbette içinde birbirini tutmayan birçok (şeyler) bulurlardı" (Nisa, 82) âyeti ile ifade ettiği gibi, Kur'ân'ın tenakuzdan korunmuş olmasıdır.

4)  Bundan murad şudur: Allah-u Teâlâ'nın hükümleri, ezelî olduğu ve ezelî olan şeyler de zail olmayacağı için, değiştirilmeyi ve zail olmayı kabul etmezler.


Ayrıca Merhum Mevdudi, Ra'd Suresinin bu âyetinin, müşriklerin birtakım iddialarına cevap olduğunu belirtmiştir. Müşriklerin iddiası şöyledir: "Daha önce vahyedilmiş kitaplar dururken bu yeni kitaba ne gerek vardı? Size göre önceki kitaplar tahrif edilmiş bu yüzden Allah onları nesh ve iptal etmiş ardında da bu yeni kitaba uyulmasını emretmiştir. Takındığınız bu tutum yanlış, çünkü bir kimse nasıl olur da Allah'ın kitabını tahrif eder? Bir kimsenin Allah'ın kitabını tahrif etmeye nasıl gücü yeter? Niçin Allah bu kitapları böyle şeylerden korumadı? Siz diyorsunuz ki, bu kitab Tevrat ve İncil'i vahyeden aynı Allah tarafından vahyedildi. 
O halde nasıl oluyor da sizin şeriatınız Tevrat'ınkinden farklı oluyor? Sizler Tevrat'ın gayri şer'i addettiği şeyleri şer'i kabul ediyorsunuz vs." 


Bu itirazi sorulara diğer surelerde ayrıntılı cevaplar verilmiştir; ancak bu surede onlara yalnızca veciz ve kapsamlı bir cevap verilmektedir.

Yorumlar

En Çok Görüntülenenler