بسم الله الرحمن الرحيم
YUNUS
SURESİ 37. AYETTE GEÇEN
أَن يُفْتَرَىٰ
''UYDURMA''
MASDARI ÜZERİNE
مَا كَان ’li olumsuz sigalar gerçekleşmesi aklen caiz
olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir, 3/79)
دُونِ اللّٰهِ
izafeti ise, gayrının tahkiri içindir.
Cenâb-ı Hakk'ın,
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى
"Bu Kur'ân, Allah'dan
başkasının uydurması değildir" buyruğu hususunda, şu iki izah yapılabilir:
1)
اَنْ يُفْتَرٰى
kelimesi masdar hükmündedir. Buna göre mana,
"Bu Kur'ân,
Allah'dan başkası tarafından uydurma değildir" şeklinde olur.
ما كان هذا الكلام إلا كذبا
Bu tıpkı senin,
"Bu söz, ancak yalandır!" demen gibi olur.
2)
اَنْ يُفْتَرٰى
kelimesinin başındaki en edatı burada, lâm manasını ifâde edebilir. Buna göre
ayetin takdiri,
مَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ لِيُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ
"Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulmak için değildir, böyle
bir şey yakışık almaz" şeklindedir. Her hangi bir kimsenin, Allah
nezdinden olmayarak böyle bir Kur'ân getirip sonra da bunu yüce Allah'a
nisbet etmesi yapılabilecek bir şey değildir. Çünkü Kur'ân'ın nitelikleri,
manası ve söz dizisi dolayısıyla i'câz niteliği vardır.
Bu, Cenâb-ı Hakk'ın
وَمَا كَانَ الْمُؤْمِنُونَ لِيَنْفِرُوا كاٰفَّةً
"Mü'minlerin hepsinin (topyekün) savaşa çıkmaları münasip değildir.."
(Tevbe. 122) ve
مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِنٖينَ
"Allah mü'minleri sizin üzerinde bulunduğunuz (şu halde) bırakacak
değildir... Allah size gaybı da bildirecek değildir" (Â-li, imrân, 179)
ayetleri gibidir. Yani, "Onların böyle yapması yakışık almadığı gibi,
uydurulmuş olmak da Kur'ân'a yakışmaz" demektir. Bu da "Kur'an'ın
sıfatı, Allah adına uydurulması mümkün olan bir şeyin sıfatına benzemez. Zira
uydurulan şey, beşerin yapabileceği bir şeydir. Halbuki Kur'ân, beşerin kadir
olamayacağı bir mucizedir" anlamındadır. "İftira" Arapların, bir
kimse deriyi kesmeye kadir olduğunda söylemiş oldukları
فَرَيْتُ الْاَدِيمَ
"Deriyi kestim..." tabirinden iftial vezninde bir masdardır. Daha
sonra, bu kelime, yalan hakkında kullanılır olmuştur. Bu, Arapların,
اِخْتَلَقَ فُلَانٌ هَذَا الْحَدِيثَ
"Falanca, şu sözü uydurdu" ifâdesini, yalan söylemek hakkında
kullanmaları gibidir. Buna göre bu sözün neticesi, "Bu Kur'ân'a Allah
(c.c)'dan başkası kadir olamaz..." şeklinde olur. Nitekim İbn Kuteybe de şöyle demiştir: "Uydurulmanın” manası,
Allah’tan başkasına nispet edilip tasarlanmasıdır.
Yani Üslûbu, nazmı,
belagatı, hücceti, teşrii, ilmi, hikmet ve edebi; ilâhi, içtimaî, medenî ve
iktisadî siyaseti, kıssaları, geçmiş ve gelecek zamanla ilgili olarak evrenin
gizliliklerine gömülmüş gaibden haber vermesi bakımından şanı yüce olan bu
Kur'an'ın, mertebesi ne olursa olsun bir insan tarafından uydurularak Allah'a
nispet edilmesi doğru değildir, imkansızdır. Akıl nazarında da böyle birşey
asla doğru karşılanmaz. Çünkü böyle bir kitâb'ı ancak yüce Allah meydana
getirebilir. Başkaları buna katiyen güç yetiremez. Kur’an, Resûlullah’ın ﷺ sözü değildir. O, ancak Allah tarafından gelen bir vahiydir.
https://twitter.com/reddulevham13/status/1572182683429801984?s=20&t=LD7aHbgEKqL9fvi2cRchSw
Yorumlar
Yorum Gönder