MÜRTEDİN TÖVBE İLE İMANA DÖNMESİ KABUL OLUR MU?
بســمـ الله الرحـمن الرحيمـ
MÜRTEDİN TÖVBE İLE İMANA DÖNMESİ KABUL OLUR MU?
Allah Teâlâ, bir önceki âyette mürtedlerin tevbesini kabul edeceğini, bu âyette ise kabul etmeyeceğini bildirmiştir ki, bu, şiddetli bir tenakuz gibidir. Yine delil ile sabittir ki, tevbe, şartlarına uygun bir şekilde yapıldığında şüphesiz makbul olur. İşte bu sebepten dolayı müfessirler, "(Onlann) tevbeleri asla kabul olunmaz" âyeti hususunda ihtilaf etmiş ve şu görüşleri belirtmişlerdir:
1- Hasan el-Basrî, Katâde ve Atâ şöyle demişlerdir: "Bunun sebebi, onların ancak ölürken tevbeye yönelmeleridir. Halbuki Cenâb-ı Hak, "Kötülükleri yapıp yapıp da, kendilerine ölüm geldiği zaman, "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenlerin tevbesi (makbul) değil" (Nisa. 18) buyurmuştur.
2- Bu tabirin, onların, kalplerinde ihlâs olmadığı halde, dilleriyle tevbe etmeleriyle ilgili olması muhtemeldir.
3- Kâdi, Kaffâl ve İbnu'l-Enbârî şöyle demişlerdir: "Allah Teâlâ önce, imandan sonra inkâr edenlerden bahsedip, sonra da böyle kimselerin tevbe etmezlerse lanete müstehak kimseler olduklarını beyan buyurunca, bu âyette de onların tevbelerinden sonra yeniden inkâr ederlerse, tevbelerinin makbul olmayıp adetâ hiç yapılmamış sayılacağını açıklamıştır." Bu görüş, âyete diğerlerinden daha uygundur. Çünkü ifâde, "Tevbe edip, hallerini düzeltenler müstesna.... Çünkü Allah gafur ve rahimdir. Eğer onlar bu durumda olur da, sonra küfürlerini artırırlarsa, onların tevbeleri asla kabul olunmaz" mânâsındadır.
4- Keşşaf sahibi şöyle demektedir: "Onların tevbeleri asla kabul olunmaz" tabiri, onların küfür üzere ölmelerinden kinayedir. Çünkü kâfirlerden tövbesi kabul edilmeyenler, küfrü üzere ölenlerdir. Binâenaleyh sanki şöyle denilmektedir: "Yapacaklarını yapmış olan yahudi ve mürtedler, küfür üzere ölen ve tevbeleri kabul olunmayanların sınıfına giren kimselerdir.”
5- Belki de murad, onların sadece o ziyâde küfürden tevbe etmiş olmalarıdır. Çünkü aslından ötürü tevbe edilmemiş olduğu müddetçe, o ziyâdeden ötürü yapılmış olan tevbe makbul olmaz.
Ben derim ki bütün bu cevaplar, biz Cenâb-ı Hakk'ın, ''Gerçekten imanlarından sonra küfte girmiş, sonra da küfrünü artırmış olanların..." buyruğunu istiğraka değil de, geçmiş olan, mahud olan (bilinen) bir şeye hamlettiğimiz zaman söz konusu olur, geçerli olur. Aksi halde, teklif zamanında, irtidâdından ihlaslı olarak dosdoğru bir biçimde tevbe eden nice mürted vardır. Kaffâl ve Kâdî'den naklettiğimiz cevaba gelince, lafzı biz ister istiğraka, isterse mahud ve bilinen bir şeye hamledelim, bu cevap daima aynı kalan, değişmeyen bir cevaptır.
Fahreddin Râzî
Yorumlar
Yorum Gönder